11 Ekim 2015 Pazar

Kıbrıs ve Arda Kalanlar


İki önceki yazımda balayı için kısa bir süre gittiğimiz Bodrum Gümüşlük'ten bahsetmiştim. Bu yazımda ise daha uzun soluklu dinlenme, gezme ve keşfetme anlamında daha fazla vaktimizin olduğu Kıbrıs tatilimizden bahsetmek istiyorum sizlere. Pazartesi günü başlayan tatilimiz Cuma gününe kadar devam etti. Bu süre zarfında Girne'de bulunan Vuni Palace Hotel'de kaldık. Hotel hizmetinin yanısıra Casino olarak da ayrıca hizmet veren bir tesisti.

İlk günler sıcağın etkisi ile güneş,deniz ve havuz üçlüsünden pek ayrılamadık. Daha sonraki günler ise hotelin bulunduğu ilçe olan Girne'deki yerleri gezerek vakit geçirdik. Kıbrıs deyince sembollerinden biri haline gelmiş Girne Kalesi ile yolculuğumuza başladık. İçinde birçok müze ve tarihi yapıyı içinde barındıran Girne Kalesi'nden yarım günümüz gitti diyebilirim. Kale Orta Çağ'da Bizanslılar tarafından inşa edildiği varsayılırken, Osmanlıya oradan da günümüze kadar ulaşmış bir yapı. Hatta bir dönem İngiliz sömürgesi döneminde polis okulu ve hapishane olarak bile kullanılmış. Bu nedendendir ki içinde hem Bizans, hem Osmanlı hem de Venediklilere ait birçok eser bulmak mümkün. Hatta kale bir dönem Lüzinyan olarak geçen günümüz Fransa'sının kökenini oluşturan bir topluma dahi ev sahipliği yapmış durumda. Kalede mimari ve tarihi anlamda ise en çok dikkatimizi çeken yapılar St. George Kilisesi (12 y.y.) ve Sarnıç oldu. Diğer yanda çeşitli medeniyetlere ait canlandırma ve o döneme ait antik eşyalardan oluşan müzeler oldukça ilgi çekici idi. Özellikle de Lüzünyan dönemine ait zindanların yer aldığı alan ve zindanlarda işkence gören insan canlandırmaları oldukça tüyler ürperticiydi. Diğer yanda Girne Kalesi'nde yer alan müzelerde Girne bölgesinde bulunan ilk yerleşik toplumlara ait farklı sergilerde mevcuttu. Vrysi Neolitik köyüne ait Vrysi buluntuları, Erken ve Orta Tunç Dönemleri'ne Girne yakınında bulunan Kırnı köyünde bulunmuş mezar canlandırmaları ve bu mezarlarda bulunan buluntular, Erken Bizans dönemine ait buluntular da yer alıyor. Müzelerin arasında en çok dikkat çekenlerden biri ise Batık Gemi Müzesi. Batık Gemi Müzesi'nde M.Ö.300 yıllarına ait bir gemi batığı ve müretabata ait araç ve malzemeler de mevcut.

Girne Kalesi gezisinden sonra biraz Girne'nin çarşısından dolaştık. Daha sonra ise dinlenmek için kendimizi  sahil kenarından bulunan bir cafeye attık. Diğer tarihi yerler yürüyüş mesafesinden çok uzakta olduğu için Girne Kalesi'yle yetinmeye karar verdik. Yemeği ise Girne'nin denizine sıfır mesafede konumlandırılmış Eziç Restoran'da yedik. Yemekler oldukça başarılı, fiyatlar ise Türkiye'de benzer restoranlara kıyasla daha uygundu.

Bir sonraki gün ise durağımız Lefkoşa oldu. Ama şansımıza o gün Kıbrıs'ta resmi tatil olduğundan bir çok yer kapalıydı biz de açık olan yerlere uğramakla yetindik. Bunlardan ilki daha önceleri St. Sophia Katedrali olarak kullanıp sonradan Sokullu Mehmet Paşa'nın Kıbrıs'ı fethi ile dönemin padişahı 2. Selim adına camiye çevrilen ve onun adını taşıyan Selimiye Cami'si idi. Caminin karşısında ise St. Nicholas Kilisesi vardı ancak sebebi anlamadığımız bir biçimde ziyarete kapalıydı. Ardından gene Osmanlı zamanında yapılan ve İzmir'de bulunan Kızlar Ağası Hanına çok benzettiğim Büyük Han'ı gezdik. Büyük Han içerisinde kahve, çay içilebilecek mekanlar ve genelde el yapımı ürünlerin satışını gerçekleştiren hediyelik eşyacılar vardı. Ben ise kendime Güray Altun'un atölyesinden seramik el işçiliği şu kolyeyi aldım. Atölyede kolye, küpe takılar olduğu gibi gene seramik ile süslenmiş tablo ve hediyelikler de mevcut. Yolunuz bir gün Büyük Han'a düşerse Güray hanımın atölyesine ve el işçiliği seramik ürünlerine mutlaka göz atın derim. Facebook'ta yer alan bu hesabından ise ürünlerini inceleyebilirsiniz. Büyük Han'ın ardından yakında bulunan Belediye Pazarı'nı gezdik. Belediye Pazarı'nda taze meyve ve sebzeler bulmak mümkün. Diğer yanda şile bezinden birçok giyim ve çantalar da satılıyor. Diğer görmeyi çok istediğimiz Sultan Mahmut Kütüphanesi ve Derviş Paşa Konağı ve Etnografya müzesi ise maalesef kapalı idi. Zaten müzeler ilginç bir şekilde günde sadece bir kaç saat açık. Haftasonları ise tamamen kapalı. Son olarak ise Güney Kıbrıs ile sınırı oluşturan Birleşmiş Milletler kontrolündeki Yeşil Hat'ı görmeye gittik. Güney Kıbrıs'taki rumlar kuzey kesimine rahatlıkla pasaportları ile geçerken, malesef türkler Avrupa Pasaport'u olmadan Güney Kıbrıs'a geçemiyor. Biz de melül melül karşıdan gelen rumları seyretmekle yetindik. Lefkoşa'da dinlence yerimiz ise Gloria Jean's oldu. Zaten çarşıda çok da kahve çay içilebilecek yer yoktu. Aynı zamanda kitap da satılan Gloria Jean's terası ile zaman geçirilebilecek güzel bir mekan. Böylece Kıbrıs gezimizi de sonlandırmış olduk.

Tatilimizin dördüncü gününde ya hava çarpmasından ya da yedik, içtiklerimizinden rahatsızlandık. İşin ilginci ise koskoca hotelde revir hizmetinin olmaması idi. Kıbrıs'ta sağlık sisteminin işimiz düşünce ne kadar vahim olduğunu da görmüş olduk. Nöbetçi eczaneler sadece gece 12'ye kadar hizmet verirken, hastanelerde ise acil nöbetinde doktorların bulunmadığı bize söylendi. Acilde durumunuzu çok vahim bulurlarsa hemşireler serum ya da iğne vuruyorlarmış.

Kıbrıs'ta diğer ilgimizi çeken şeyler ise....Çeşmeden artezyen deniz suyunun akması (tuzlu tuzlu), içme su fiyatlarının yüksekliği ve çoğunun artezyen olması (Türkiye'nin üç katı civarı), Türkiye'deki Vodafone'un orda halen Telsim adı ile geçmesi (geçmişe gitmiş gibi olduk resmen), her yerde gezinen Afrika'lılar, alkolden vergi kesilmediğinden alkol fiyatlarının düşüklüğü ve gene alkol reklamlarının serbest olması, yeme-içme fiyatları genel olarak uygun, adım başı kumarhanelerin bulunması ve de herhalde en önemlisi direksiyonlar İngiltere usulü ve yeri sağda, trafik ise tersten akıyor. Araçların vergi düşüklüğünden dolayı taksi dolmuşların markası bile Mercedes ve BMW, insan gerçekten hayret ediyor. Kıbrıslıların konuşmaları ise çok eğlenceli. Oturup esnafa kulak kabartarak bu ilginç türkçe aksanını dinlemek insana zevk veriyor.

Özetle sonu hastalıktan dolayı kötü bitse de Kıbrıs bizim için eğlenceli bir deneyim oldu. Umarım bir gün tekrar oralara yolumuz düşer ve bu sefer gidemediğimiz yerlere de uğrama şansımız olur. Belki şansımıza o zamana açık olurlar kim bilir.






6 kişi ahkam kesmiş:

Şeydanın Günlüğü dedi ki...

Blogunuzu cok begendim bloguma beklerim takibe aldim

Aslı'nın Dünyasıı dedi ki...

Bilgiler için teşekkürler, ayrıntılı bir yazı olmuş (:

Yelissablog dedi ki...

merhaba cok eğlenceli yazılarınız ve keyifli hep yazın takibe alıyorum :)

hcrsnrblogspot.com dedi ki...

Girne 'ye ve Girne kalesine bayılıyorum :)

Unknown dedi ki...

Selam,

iade-i ziyarette bulunup güzel sitenizi hemen takibe aldim. Kibris seyahatiniz hakkinda verdiginiz bilgiler beni cok meraklandirdi. Esim zamaninda Lefkose de okumus ve hep Kibris yillarindan bahseder, bense hic gitmedim ama seneye kismetse mutlaka gitmek istiyorum...

Sevgilerimle

Yusuf Arslan dedi ki...

İade-i ziyarette bulunuyorum. Sayfanızı beğendim. Ayrıca birçok kez yurtdışı deneyimim oldu ama Yavru vatanımız kıbrıs'a nasip olmadı.Yazınızı sıkılmadan okudum.Kaleminize sağlık..

http://arslanyusuf.blogspot.com.tr/