27 Kasım 2015 Cuma

Ali Baba ve 7 Cüceler


Çok eleştirildi, fazlaca konuşuldu. İşini ucunda Cem Yılmaz olunca nasıl konuşulmasın. Ben de birçok meraklısı gibi geçtiğimiz hafta Cem Yılmaz'ın son filmi olan 'Ali Baba ve 7 Cüceler'e gittim. Oldukça da eğlenceli vakit geçirdiğim bir film oldu.

Cem Yılmaz, filmde iki farklı karakterle çıkıyor karşımıza. Biri kayınbiraderi ile birlikte çalışan, Tele Marketing ile ekmeğini kazanan Ali Şenay, diğeri ise Bulgaristan'da korku salan mafya Boris Mancov. Biraz bu karakterlerden bahsetmem gerekirse. Ali Şenay bugün tele marketing kanallarında bolca rastladığımız ikna kabiliyeti yüksek, malını satmak adına az dolandırıcı ve biraz da yalancı bir karakter. Pazarladığı ürün ise bugün ev ve bahçe ürünleri satan marketlerde bulunan bahçe aksesuarı. Yedi adet cüce. Ali Şenay'ın kayınbiraderi ise en az Ali kadar renkli ve şahsına münhasır bir karakter. Macera bu ikilinin Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da gerçekleşen yurtdışı fuarına ürünlerinin tanıtımını ve pazarlamasını yapmak için gitmeleri ile başlıyor. Ardından ikili kendilerini birdenbire farklı bir maceranın içinde buluveriyorlar. Bu macerada neler yok ki. Mafyalar, polis ekibi hatta ve hatta Hunger Game filmine göndermede bulunan açlık oyunları... Konusu hakkında daha fazla renk vermek istemesem de hayli maceralı ve göndermeli bir film. Filmin çekildiği yer olan Sofya'nın tarihi ve doğa güzelliklerini görme şansını da elde ettiğimiz filmde, şehre hayran kalmadan edemedik. Gitmek istediklerimiz yerler arasına böylece Bulgaristan da eklendi. Boris Mancov karakteri ise tip olarak Bulgar popçu Azis ile birebir aynıydı. Cem Yılmaz'ın karakteri yaratırken ilham kaynağının Azis olabileceği kuvvetli ihtimal. Diğer birçok filminde olduğu gibi Cem Yılmaz'a Azeri bir karakter olan Kenan Memedov karakteri ile oyuncu Zafer Algöz eşlik etmiş. Zafer Algöz'ün şive konusunda ne kadar başarılı olduğunu düşünürsek, Kenan Memedov karakterinin de Azerice repliklerinin ne kadar eğlenceli olduğunu söylememe gerek yok.

Filme ilk günden beri yapışan aşırı küfürlü yaftasını da anlayabilmiş değilim. Zira film aşırıya kaçacak küfür içermiyordu bana göre. Yılmaz'ın diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de marjinal bir konu ve karakterleri içermesi ve mahalle komedisinden uzak olmasından dolayı herkes tarafından beğenilmemiş olabilir. Alışılmışın dışında senaryosu ve yönetmenliğiyle de belli ki çok kafa yorulmuş olması ile benim nazarımda takdiri hak ediyor.

Özetle hala gitmediyseniz sinemada görülmesi gereken bir film. Cem Yılmaz'ın kendine has film tarzını bugüne kadar sevdiyseniz, bunu da seveceksinizdir eminim.


23 Kasım 2015 Pazartesi

Organik Tarıma Ben de Bulaştım


Bugüne dek organik- doğal tarım, GDO'suz ürün kelimelerini bolca duysam da bu konu da bilinçli olduğunu söyleyemeyeceğim. Taa ki evlenene kadar. Ben gıda konusunda duyarsız olsam da eşim sağolsun bu konu da benden çok daha bilinçli ve dikkatli. Durum böyle olunca da eve giren çıkan meyve, sebze ve diğer tüm yiyecekleri ben de sorgular hale geldim. Eve fütursuzca aldığımız marka ve ürünleri masaya yatırdık. Bazı ürünlerde sağlıklıyı bazılarında ise sağlıklısına en yakın ürünleri tüketmeye karar verdik. Ve bu anlamda da araştırma yaparken bir yakınımız tarafından "İpek Hanım Çiftliği" tavsiyesini aldık. Akabinde İpek Hanım Çiftliği web sitesini ziyaret edip, çiftliğin hikayesine konuk olduk ve çiftliği sahibi Pınar Hanım'ı daha yakından tanıma fırsatını elde ettik. Diğer yanda sitede yer verilen fotoğraflar ile de çiftliği ziyaret etmiş kadar olduk. Şayet birgün yolumuz Aydın'a düşerse çiftliği yakından da görme isteği doldu içimize.

Gelelim çiftliğin kısa kuruluş hikayesine. Çiftliğin sahibesi Pınar Hanım yoğun ve yorucu iş hayatından bunalarak, Aydın Nazilli'ye yerleşmiş bir iş kadını aslında. Kariyerin zirvesinde şehir hayatını bir kenara atarak kendini çiftlik ve tarıma adamış nadir örneklerden. Herkesin dilinde olan "günün birinde küçük bir kasabaya / köye yerleşerek kendi sebze ve meyvemi yetiştireceğim" sözünü eyleme dökmeye cesaret edemeyenlerin idolü Pınar Hanım. Tabii kararında o dönem hayatına dahil olan kızı İpek'in de rolü var. Aniden verdiği bir karar ile kızı İpek'i şehir hayatından uzak yerde yetiştirip, en azından onu doğal ve organik yiyeceklerle büyütebilmenin zevkine varabilmiş biri. Diğer yanda bu konuda bencil olmayıp, yetiştirdiği doğal ürünleri pazarlama işine de girerek organik tarım ve sağlıklı ürünlerin herkesin kapısından girmesine vesile oluyor. Ürün listesinde ise yok yok. Taze mevsim sebze ve meyveleri, kurutulmuş meyveler, salça ve reçel gibi kahvaltılıklar, türlü türlü ev yapımı ekmekler, farklı türlerde çiftlik hayvanlarından elde edilen peynirler. Biz de ilk siparişimizi ıspanak, börülce, domates, ezekiel ekmeği, lor, nar, karadut pekmezi, yaban mersini kurusu, köy kurabiyesinden yana kullandık. Ürünlerin toplu görseline buradan ulaşabilirsiniz. Şimdiye kadar yediklerimizden ıspanak, domates, lor, köy kurabiyesi, ekmek ve pekmezden oldukça memnun kaldık. Hem içerik bakımından sağlıklı hem de lezzet bakımından başarılıydılar. Diğer yanda ürünlerin çok hızlı olan nakli ve paketlemesi de oldukça iyiydi. Fiyatlara gelirsek organik pazarlarda korkutan fiyatlarla hiç mi hiç ilgisi yok. Oldukça makul ücretlerde diyebilirim. Bizim açımızdan güzel geçen ilk sipariş deneyiminin ardından bundan sonra her ay bazı ürünleri sürekli, bazı ürünleri ise bittikçe İpek Hanım Çiftliği'nden yenilmeye karar verdik. Kesinlikle reklam anlamında bir çıkar gözetmeksizin bu yazıyı yazarken, deneyimleyen biri olarak size İpek Hanım Çiftliği'ni gönül rahatlığı size de ile önerebilirim. Özellikle de çocuklu ebeveynler için şiddetle...